3167 sayılı Çek Kanununa göre hüküm kurulmuş ve Uyarlama Yargılaması kabul edilip, 5941 sayılı kanuna göre uyarlama yapılmış ve mahkumiyet hükmü kurulan ve temyiz yolu açık olmak üzere karar verilen Mahkeme kararları için Yargıtay Temyiz örnek dilekçedir.
(Uyarlama talebinizde kabul edilmeyen Hususları Dilekçeye Ekleyin)
YARGITAY İLGİLİ CEZA DAİRESİNE
Gönderilmek üzere
......... MAHKEMESİNE
DOSYA NO :
TEMYİZ EDEN:
KONU : ...Asliye Ceza Mahkemesinin ……../…. E ve ……/…. K numaralı …./…./….. tarihli kararının temyizen bozulması talebidir
TEMYİZ NEDENLERİ:
..../..../.20.. tarihinde yukarıda numarası belirtilen dosyaya konu “karşılıksız çek keşide etme” suçundan adli para cezasına mahkum edildim.
Hakkımda açılan dava 3167 sayılı Çekle Ödemelerin Düzenlenmesi ve Çek Hamillerinin Korunması Hakkındaki Kanun hükmüne göre açılmıştır. Bu dönemde, TCK’nın Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un Geçici 1 inci maddesi, ilk halinde 5 inci maddenin yürürlüğünü 31.12.2006’ya, daha sonra ise 31.12.2008’e ertelemiştir. Bununla ilgili olarak, “diğer kanunların, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun Birinci Kitabında yer alan düzenlemelere aykırı hükümleri, ilgili kanunlarda gerekli değişiklikler yapılıncaya ve en geç 31 Aralık 2008 tarihine kadar uygulanır” hükmüne yer verilmiştir. Bu maddeden de anlaşıldığı üzere, TCK’nın genel hükümlerine aykırı olan özel ceza kanunlarının ilgili hükümleri, 31.12.2008’e kadar uyarlanmadıkları takdirde, kendiliğinden uygulanamaz hale gelecek, bunların yerine TCK’nın genel hükümleri (1 ilâ 75 inci maddeleri arasındaki Birinci Kitabında yer alan düzenlemeler) uygulanma alanı bulacaktır.
TCK’nın 5 inci maddesinde bahsedilen ceza içeren özel kanunlara bir örnek teşkil eden 3167 sayılı Kanun’un 16 ncı maddesi karşılıksız çek başlığını taşımaktadır. Böylelikle, bu kanunla bir suç ve ceza yaratılmıştır. Bahsedilen bu suçun ve cezasının TCK’nın genel hükümlerine aykırı olduğu tespit edilirse uygulaması mümkün olmayacak, bunun yerine TCK hükümlerinin uygulanması gerekecektir.
765 sayılı (mülga) TCK döneminde rastlanan objektif sorumluluk hallerine TCK’da yer verilmemiştir. Objektif sorumluluk, kişinin esas itibariyle ortaya çıkmasında kusuru olmayan bir neticeden ötürü, çoğunlukla nedensellik bağının varlığına dayanarak sorumlu tutulması olarak tarif edilebilir. Diğer bir deyişle, objektif sorumluluk hallerinde, nedensellik bağı bakımından sadece objektif takdirle yetinilmektedir. Bunun anlamı, hareketin iradî olduğunun ve bu hareketin neticeyi meydana getirmeye elverişli ve uygun olduğunun tespit edilmesidir. Bunun ötesinde, kusurluluğun kast veya taksir şeklini alıp almadığı araştırılmamaktadır.
TCK objektif sorumluluğu kabul etmemektedir. Kusur çeşitleri ise, kast, taksir ve netice sebebiyle ağırlaşmış suçtur. Ceza hukukunda temel kusurluluk şekli kasttır. Diğer bir deyişle, kanunda aksi belirtilmediği sürece suçlar ancak kasten işlenebilmektedir. Bu durum TCK’nın 21 inci maddesinde de, “suçun oluşması kastın varlığına bağlıdır” denmek suretiyle açıklanmıştır.
Netice itibariyle, objektif sorumluluğu öngören bir özel kanun, TCK’nın genel hükümlerine aykırılık teşkil edecektir. Karşılıksız çek keşide etme suçu bakımından ise objektif sorumluluk esası benimsenmiştir. Bu hem içtihat hem de doktrinde kabul edilmiştir. Nitekim 3167 sayılı Kanun’un 16 ncı maddesinin gerekçesinde de bu husus açıkça belirtilmiştir. Karşılıksız çek keşide etme suçunun failinin hareketi iradî olması gerekmekle birlikte, suçun oluşması için faildeki kastın, hesabında yeterli para bulunmamasını da kapsaması aranmamaktadır. Oysa ki, TCK’nın kusurluluk ile ilgili hükümlerine göre hareket edersek, ortada karşılıksız çek keşide etme suçunun var olduğunu söyleyebilmek için, failin kastının hesapta yeterli para bulunmamasını da kapsadığının ispat edilmesi gereklidir.
3167 sayılı Kanun’un sistemi tamamıyla TCK’nın genel hükümler kısmında benimsemediği objektif sorumluluğa dayanmaktadır. Hal böyle olunca, 01.01.2009 tarihinden bu yana TCK’nın genel hükümlerine göre hareket etmek gerektiğinden, karşılıksız çek keşide etmek suçundan dolayı bir kimsenin cezalandırılabilmesi için, o kişinin kusur sorumluluğunun olması gereklidir. Eğer kişinin meydana gelen neticeden en azından taksir derecesinde bir sorumluluğu yoksa, kişinin o suçtan dolayı sorumlu tutulamaması gerekir. Netice olarak, TCK’nın genel hükümlerine göre hareket edildiği takdirde, failin kastının hesapta para olmamasını da kapsar nitelikte olduğu hallerde ancak ceza verilebilmesi, aksi durumda, sübjektif sorumluluk gereğince yüklenen suç açısından failin kast veya taksirinin bulunmadığının kabulü gerekir. Bu ise, CMK’nın 223 üncü maddesinin ikinci fıkrası gereğince hakkımda beraat kararı verilmesini gerektirmektedir.
SONUÇ VE İSTEM :
Yukarıda açıklanan nedenlerle yerel mahkemenin verdiği kararın TEMYİZEN BOZULMASINA karar verilmesini saygıyla arz ve talep ederim. …/…/…
Temyiz Eden.......
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder