B- Yasa’nın 5. Maddesinin (2) Numaralı Fıkrasının İkinci Cümlesinin İncelenmesi
Dava dilekçesinde, çek hesap sahibinin tüzel kişi olması durumunda ve eğer yönetim kurulu tarafından bir kişi bu konuda görevlendirilmişse o kişinin, eğer görevlendirme yapılmamışsa yönetim organını oluşturan kişi veya kişilerin tamamının ceza hukuku açısından sorumlu tutulduğu, tüzel kişilerde yönetim organı üyesi olan kişilerin, suça konu eylemi işlememeleri ve hatta suça konu eylemden haberlerinin olmaması halinde bile cezai yaptırımla karşılaşmalarının mümkün olacağı, bu durumun cezaların şahsiliği ilkesi ile bağdaştırılamayacağı, kişinin yalnızca kendi fiilinden sorumlu olabileceği ve işlemediği bir fiilden sorumlu tutulamayacağı belirtilerek kuralın Anayasa’nın 38. maddesinin yedinci fıkrasına aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 29. maddesine göre, Anayasa Mahkemesi yasaların, kanun hükmünde kararnamelerin ve TBMM İçtüzüğü’nün Anayasa’ya aykırılığı konusunda ilgililer tarafından ileri sürülen gerekçelere dayanmak zorunda değildir. İstemle bağlı kalmak koşuluyla başka gerekçe ile de karar verebileceğinden, iptali istenen kuralla ilgisi nedeniyle Anayasa’nın 167. maddesi yönünden de inceleme yapılmıştır.
Yasa’nın 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasında çekle ilgili olarak “karşılıksızdır” işlemi yapılmasına sebebiyet veren kişi hakkında adli para cezasının hükmolunacağı; (2) numaralı fıkrasının birinci cümlesinde ise çek karşılığını ilgili banka hesabında bulundurmakla yükümlü olan kişinin çek hesabı sahibi olduğu belirtilerek suçun ancak gerçek kişilerce işlenebileceği öngörülmüştür.
Dava konusu kuralda ise çek hesabı sahibinin tüzel kişi olması hâlinde, bu tüzel kişinin malî işlerini yürütmekle görevlendirilen yönetim organının üyesinin, böyle bir belirleme yapılmamışsa yönetim organını oluşturan gerçek kişi veya kişilerin çek karşılığını ilgili banka hesabında bulundurmakla yükümlü oldukları belirtilmiştir.
Anayasa’nın 38. maddesinin yedinci fıkrasında, ceza sorumluluğunun şahsi olduğu ifade edilmiştir. Cezaların şahsiliğinden amaç, bir kimsenin işlemediği bir fiilden dolayı cezalandırılmamasıdır. Başka bir anlatımla kimsenin başkasının fiilinden sorumlu tutulmamasıdır.
Tüzel kişiler, kendilerini oluşturan kişi veya mal topluluklarından bağımsız ve ayrı kişilerdir. Bu nedenle kendilerini oluşturan üyelerden bağımsız olarak yetkili yönetim organları aracılığıyla hak edinip borç altına girebilirler. Tüzel kişilerin kendilerini oluşturan üyelerinden bağımsız olmaları sebebiyle de üyelerinin veya yetkili yönetim organlarının değişmesiyle girdikleri borçlardan dolayı sorumluluklarında herhangi bir değişiklik meydana gelmez. Başka bir ifade ile yetkili yönetim organlarının işlemlerinden doğan borçlardan dolayı anılan organ ya da bu organı oluşturan üyelerinin bir kısmı değişse bile tüzel kişinin bu borcu ödeme yükümlülüğü devam eder. Bu yükümlülük ise borcun ödenmesi gereken tarihteki mali işleri yürüten yönetim organı veya bu konuda görevlendirilen kişi tarafından yerine getirilecektir. Zira anılan organ veya kişi, tüzel kişiye ait mali işleri yürütmektedir. Dolayısıyla tüzel kişinin mali işlerini yürütmekle görevlendirilen yönetim organı üyesi, böyle bir belirleme yapılmamışsa yönetim organını oluşturan gerçek kişi veya kişiler, tüzel kişinin hesapları üzerinde tasarruf yetkisine sahip olacaklarından ibraz süresi içinde her bir çekin karşılığını ilgili banka hesabında bulundurmakla yükümlüdürler. Buna göre, tüzel kişinin mali işlerini yürütmekle ilgili bir üyenin görevlendirilmemesi halinde çekle ilgili olarak karşılıksızdır işlemi yapılmasına sebebiyet vermeleri nedeniyle yönetim organının sorumlu tutulmalarında cezaların şahsiliği ilkesiyle çelişen bir yön bulunmamaktadır.
Nitekim, 6762 sayılı Yasa’nın 20. maddesinde her tacirin, ticari defterler tutmaya mecbur olduğu ve bütün ticari faaliyetlerinde basiretli bir iş adamı gibi hareket etmesi gerektiği kurala bağlanmış; 66. maddesinde ise her tacirin, ticari işletmesinin iktisadi ve mali durumunu, borç ve alacak münasebetlerini ve her iş yılı içinde elde edilen neticeleri tespit etmek maksadıyla, işletmenin mahiyet ve öneminin gerektirdiği bütün defterleri ve eğer tacir tüzel kişilik ise yevmiye defteri, defteri kebir, envanter defteri ve karar defteri tutmaya; yine anılan maddede tacirin işletmesi ile ilgili işler dolayısıyla aldıkları mektup, yazı, telgraf, fatura, cetvel, senet gibi vesika ve kağıtlarla ödemelerini gösteren vesikaları ve yazdığı mektup, yazı ve telgrafnamelerin kopyalarını ve mukaveleleri, taahhüt ve kefalet ve sair teminat senetleri ve mahkeme ilamları gibi belgeleri muntazam bir tarzda dosya halinde saklamaya mecbur olduğu belirtilmiştir.
Buna göre tüzel kişilerin yukarıda anılan defter ve belgeleri yasa gereği tutmaları ve tüzel kişinin malî işlerini yürütmekle görevlendirilen yönetim organının üyesinin, böyle bir belirleme yapılmamışsa yönetim organını oluşturan gerçek kişi veya kişilerin ticari işletmeleriyle ilgili olarak basiretli bir iş adamı gibi hareket etmelerinin gerektiği gözönüne alındığında tüzel kişi adına keşide edilen çeklerin karşılıklarını ilgili hesapta bulundurmakla yükümlü oldukları açıktır. Bu yükümlülük tüzel kişi adına çekin keşide edilmesinden sonra belirlenen yönetim organı üyesi veya böyle bir belirleme yapılmamışsa yönetim organını oluşturan gerçek kişi veya kişiler için de geçerlidir.
Öte yandan, Anayasa’nın 167. maddesinin birinci fıkrasında, “Devlet, para, kredi, sermaye, mal ve hizmet piyasalarının sağlıklı ve düzenli işlemelerini sağlayıcı ve geliştirici tedbirleri alır.” kuralına yer verilmiştir. Para, kredi ve sermaye politikalarının oluşmasında ve saptanmış politikaların uygulanmasında Devletin önemli görevleri bulunmaktadır. Buna göre Devlet, piyasayı ve ticaret hayatını korumak amacıyla çekin, güvenli bir ödeme aracı olarak kullanılmasını sağlamakla yükümlüdür.
Açıklanan nedenlerle dava konusu kural, Anayasa’nın 38. ve 167. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
C- Yasa’nın 5. Maddesinin (3) Numaralı Fıkrasının İkinci Cümlesinin İncelenmesi
Dava dilekçesinde ve başvuru kararında (2010/15), vekaleten çek keşidesi yasaklanmış olmasına rağmen vekaleten çek keşide edenin değil çek hesabı sahibinin hukuki ve cezai sorumluluğuna gidildiği, hukukun temel ilkelerine ve ceza kurallarınaaykırılık oluşturulduğu,temsilci veya vekilin eyleminin cezasının olmaması nedeniyle kişilerin suç işlemeye teşvik edildiğibelirtilerek kuralın, Anayasa’nın 2. maddesine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Yasa’nın 5. maddesinin (3) numaralı fıkrasının birinci cümlesinde çek hesabı sahibi gerçek kişinin, kendisi adına çek düzenlemek üzere bir başkasını temsilci veya vekil olarak tayin edemeyeceği; ikinci cümlesinde ise gerçek kişinin temsilcisi veya vekili olarak çek düzenlenmesi hâlinde, bu çekten dolayı hukukî ve cezaî sorumluluğun çek hesabı sahibine ait olduğu kurala bağlanmıştır. Böylece gerçek kişilerin kendileri adına çek düzenlemek üzere bir başkasını temsilci veya vekil olarak tayin etmeleri yasaklanmıştır.
Kuralda yasağa aykırı hareket eden çek hesabı sahibi gerçek kişinin, bu çekten dolayı hukukî ve cezaî yönden sorumlu olduğu belirtilmesine rağmen, bu yasağa aykırı hareket eden temsilci veya vekilin cezai ve hukuki sorumluluğundan bahsedilmemiştir. Ancak bu durum, vekil veya temsilcinin hiçbir surette hukuki ve cezai olarak sorumlu tutulamayacağı anlamına gelmemektedir. Temsilci veya vekilin de genel hükümler çerçevesinde karşılıksız kalan çekle ilgili olarak sorumlu tutulabilecekleri doğal olup, bu sorumluluğu engelleyen bir kural da bulunmamaktadır. Buna göre kuralın, hukuk devleti ile çelişen bir yönü bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle dava konusu kural, Anayasa’nın 2. maddesine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
D- Yasa’nın 5. Maddesinin (4) Numaralı Fıkrasında Yer Alan “…gerçek ve…” İbaresinin İncelenmesi
Dava dilekçesinde,Yasa’nın 5. maddenin (3) numaralı fıkrasının ikinci cümlesine ilişkin başvuruda belirtilen gerekçelerle kuralın, Anayasa’nın 2. maddesine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Yasa’nın 5. maddesinin dava konusu ibarenin de yer aldığı (4) numaralı fıkrasında, karşılıksız çıkan her bir çekle ilgili olarak, karşılıksız çek düzenleyen, adına karşılıksız çek düzenlenen ve ileri düzenleme tarihli çek üzerinde yazılı tarihe göre kanunî ibraz süresi içinde ibrazında, karşılığını ilgili banka hesabında bulundurmayan gerçek ve tüzel kişi hakkında, soruşturma evresinde Cumhuriyet savcısının talebi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından, kovuşturma evresinde resen mahkeme tarafından çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı kararı verileceği kurala bağlanmıştır.
Yasa’nın 5. maddesinin (3) numaralı fıkrasına ilişkin gerekçe bu kural için de geçerlidir. Bu sebeple yasağa aykırı hareket eden temsilci veya vekil, karşılıksız çıkan her bir çekle ilgili olarak genel hükümler çerçevesinde sorumlu tutulabileceğinden, temsilci veya vekil hakkında da “karşılıksız çeki düzenleyen” sıfatıyla çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı kararı verilebilecektir. Nitekim madde gerekçesinde de güvenlik tedbiri olarak çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağının, karşılıksız çeki düzenleyen gerçek kişi hakkında verileceği belirtilmiştir. Buna göre kuralın, hukuk devleti ile çelişen bir yönü bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle dava konusu kural, Anayasa’nın 2. maddesindeki hukuk devleti ilkesine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
E- Yasa’nın 7. Maddesinin İncelenmesi
Dava dilekçesinde,Yasa’nın 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasına ilişkin başvuruda belirtilen gerekçelerle kuralın, Anayasa’nın 2., 38. ve 90. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Dava konusu maddenin (1) numaralı fıkrasında tacirin ticarî işletmesiyle ilgili iş ve işlemlerinde, tacir olmayan kişinin çek defterini kullanarak çek düzenleyen ve düzenleten kişinin; (2) numaralı fıkrasında tacir olmayan kişiye tacir kişiye verilmesi gereken çek defteri veren banka görevlisinin; (3) numaralı fıkrasında Yasa’nın 2. maddesinin üçüncü fıkrasındaki yükümlülüğe aykırı olarak bankaya gerçek dışı beyanda bulunan kişi ile beyanname almadan veya beyannameye rağmen, hakkında çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı bulunan kişiye veya bu kişinin yönetim organında görev yaptığı veya temsilcisi ya da imza yetkilisi olduğu tüzel kişiye çek defteri veren banka görevlilerinin; (4) numaralı fıkrasında kısmen veya tamamen karşılığı bulunmayan çekle ilgili olarak, talebe rağmen, karşılıksızdır işlemi yapmayan banka görevlisinin; (5) numaralı fıkrasında karşılığı tahsil edilmek üzere bankaya ibraz edilen çekin karşılığının hesapta mevcut olmasına rağmen, hamile ödemede bulunmayan ya da bankanın kanunen ödemekle yükümlü olduğu miktarı hamile ödemeyen banka görevlisinin; (6) numaralı fıkrasında hakkında çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı kararı verilmiş olan kişinin, buna rağmen çek düzenlemesi; (7) numaralı fıkrasında hakkında çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı kararı verilmiş olan kişi adına çek hesabı açan banka görevlisinin; (8) numaralı fıkrasında çek defteri basmaya veya bastırmaya kanunen yetkili kılınanlar dışında çek defteri basanlar ve bastıranların; (9) numaralı fıkrada hamiline çek defteri yaprağını kullanmadan hamiline çek düzenleyen kişinin eylemleri suç olarak kabul edilmiştir. Maddenin (10) numaralı fıkrasında ise Yasa’nın 2. maddesinin, sağlanması ve saklanması gereken bilgi ve belgelere ilişkin hükmüne aykırı hareket edilmesi veya çekin karşılıksız çıkması dolayısıyla hamili tarafından talep edilmesi üzerine düzenleyicinin banka kayıtlarındaki adreslerinin verilmemesi halinde ilgili bankanın idari para cezası ile cezalandırılacağı kurala bağlanmıştır.
Maddenin (10) numaralı fıkrası dışındaki diğer fıkralarında belirtilen kişilere, borçlu ile alacaklı arasında önceden var olan sözleşme ilişkisinden doğan yükümlülüğün yerine getirilmemesinden dolayı ceza verilmesi söz konusu olmayıp belirtilen yükümlülüklere aykırı davranılması nedeniyle ceza verilmektedir. Bu nedenle sözleşme ilişkisinden kaynaklanmayan yükümlülüklere aykırı davranışların cezalandırılmasında Anayasa’nın 38. maddesine aykırı bir yön bulunmamaktadır.
Maddenin (10) numaralı fıkrasında ise ilgili bankanın fıkrada belirtilen yükümlülüklere aykırı davranması halinde idari para cezası ile cezalandırılacağı belirtilmiştir. İdari para cezaları ödenmediği durumlarda özgürlüğü bağlayıcı bir cezaya çevrilemeyen cezalardan olması nedeniyle bu fıkra açısından da Anayasa’nın 38. maddesine aykırı bir yön bulunmamaktadır.
Öte yandan, Hukuk devletinde ceza hukukuna ilişkin düzenlemelerde Anayasa’ya ve ceza hukukunun temel ilkelerine bağlı kalmak koşuluyla hangi eylemlerin suç sayılacağı, bunlara uygulanacak yaptırımın türü ve ölçüsü, cezayı ağırlaştırıcı ve hafifleştirici nedenlerin belirlenmesi gibi konularda yasakoyucunun takdir yetkisi bulunmaktadır. Bu nedenle kuraldaki yükümlülüklere aykırı hareket edenlerin ne şekilde cezalandırılacağı hususu yasakoyucunun takdir yetkisi içinde kalmaktadır.
Açıklanan nedenlerle dava konusu kural, Anayasa’nın 2. ve 38. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Dava konusu kuralın Anayasa’nın 90. maddesiyle ilgisi görülmemiştir.
F- Yasa’nın Geçici 1. Maddesinin (3) Numaralı Fıkrasının İncelenmesi
Dava dilekçesinde, bankaların müşterilerine verdikleri eski çek defterleriyle ilgili olarak 3167 sayılı Yasa hükümlerinin uygulanmasına devam edilmesinin Anayasa’nın 38. maddesi ve AİHS’nin Ek 4 No’lu Protokolü’nün 1. maddesi ile çeliştiği belirtilerek kuralın, Anayasa’nın 2., 38. ve 90. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Dava konusu kuralda, bankaların müşterilerine verdikleri eski çek defterleriyle ilgili olarak, 3167 sayılı Yasa hükümlerinin uygulanmasına devam olunacağı ancak, 5237 sayılıTürk Ceza Kanunu’nun 7. maddesi hükmünün saklıolduğu belirtilmiştir.
Fıkra gerekçesinde konuyla ilgili olarak “Bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce düzenlenmiş çeklerle ilgili olarak 3167 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanmasına devam olunacağı hükme bağlanmıştır.” denilmektedir. Buna göre 5941 sayılı Yasa’nın yürürlüğe girdiği 20.12.2009 tarihine kadar düzenlenmiş çeklerle ilgili olarak zaman bakımından uygulama ilkelerine de riayet edilerek 3167 sayılı Yasa hükümlerinin uygulanmasına devam edilecektir.
Kural, 3167 sayılı Yasa hükümlerine göre bastırılan ve bu Yasa’nın yürürlük tarihinde keşide edilmiş çeklerle ilgili olarak uygulamada çıkabilecek tereddütleri gidermekte ve lehe olması durumunda 3167 sayılı Yasa hükümlerine göre sanığın cezalandırılabilmesine imkan vermektedir.
Yasa’nın 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasının birinci ve ikinci cümlelerine ilişkin gerekçede belirtilen nedenlerle çekle ilgili olarak karşılıksızdır işlemi yapılmasına sebebiyet veren kişinin cezalandırılmasında Anayasa’nın 38. maddesine aykırı bir yön bulunmadığı gibi bu kişinin ne şekilde cezalandırılacağının belirlenmesi hususu yasakoyucunun takdir yetkisi içindedir.
Açıklanan nedenlerle dava konusu kural, Anayasa’nın 2. ve 38. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Dava konusu kuralın Anayasa’nın 90. maddesiyle ilgisi görülmemiştir.
G- Yasa’nın Geçici 1. Maddesinin (4) Numaralı Fıkrasında Yer Alan “Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar …” İbaresinin İncelenmesi
Başvuru kararlarında (2010/14 ve 2010/16), 3167 sayılı Yasa’nın yürürlük tarihinde işlenmiş karşılıksız çek keşide etme suçundan dolayı 5941 sayılı Yasa’nın yürürlük tarihine kadar açılmış olan kamu davalarının sulh ceza mahkemelerinden daha güvenli olan asliye ceza mahkemelerinde görülmesine rağmen 5941 sayılı Yasa’nın yürürlük tarihinden sonra açılmış olan kamu davalarının alt dereceli mahkeme olan sulh ceza mahkemelerinde görülmesinin eşitlik ve adil yargılanma hakkıyla çeliştiği belirtilerekkuralın, Anayasa’nın 10. ve 36. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 29. maddesine göre, Anayasa Mahkemesi yasaların, kanun hükmünde kararnamelerin ve TBMM İçtüzüğü’nün Anayasa’ya aykırılığı konusunda ilgililer tarafından ileri sürülen gerekçelere dayanmak zorunda değildir. İstemle bağlı kalmak koşuluyla başka gerekçe ile de karar verebileceğinden, iptali istenen kuralla ilgisi nedeniyle Anayasa’nın 142. maddesi yönünden de inceleme yapılmıştır.
İtiraz konusu kuralla, 5941 sayılı Yasa’nın yürürlüğe girdiği tarihe kadar 3167 sayılı Yasa’nın 16. maddesinde tanımlanan suçtan dolayı açılmış olan davalar bakımından asliye ceza mahkemesinin görevinin devam edeceği kurala bağlanmıştır. Buna göre 5941 sayılı Yasa’nın yürürlüğe girdiği 20.12.2009 tarihine kadar 3167 sayılı Yasa’nın 16. maddesinde tanımlanan suçtan dolayı açılmış olan davalarda asliye ceza mahkemeleri, anılan tarihten sonra açılan davalarda ise sulh ceza mahkemeleri görevlidir.
Fıkra gerekçesinde konuyla ilgili olarak “3167 sayılı Kanunun hükümlerine istinaden karşılıksız çek keşidesi suçundan açılmış olan davalarla ilgili olarak Tasarı hükümlerinden hareketle görevsizlik kararı verilmesinin önüne geçilecek düzenleme yapılmıştır.” denilmektedir.
Anayasa’nın 142. maddesinde “Mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usulleri kanunla düzenlenir.” denilmiştir. Buna göre hangi mahkemelere hangi görev ve yetkilerin verileceği, yargılama usullerinin saptanması yasakoyucunun takdir alanı içindedir. Mahkemelere verilen görev ve yetkileri kullanan hakimlerin tarafsızlığı, bağımsızlığı, Anayasa ve yasalara bağlılıkları açısından asliye ceza mahkemeleri ile sulh ceza mahkemeleri arasında güven yönünden bir farklılık olduğu kabul edilemez.
Açıklanan nedenlerle dava konusu kural, Anayasa’nın 142. maddesine aykırı değildir. İtiraz isteminin reddi gerekir.
Dava konusu kuralın Anayasa’nın 10. ve 36. maddeleri ile ilgisi görülmemiştir
VI- YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI İSTEMİ
14.12.2009 günlü, 5941 sayılı Çek Kanunu’nun:
1- 5. maddesinin;
a- (1) numaralı fıkrasının birinci ve ikinci cümlelerine,
b- (2) numaralı fıkrasının ikinci cümlesine,
c- (3) numaralı fıkrasının ikinci cümlesine,
d- (4) numaralı fıkrasında yer alan “… gerçek ve …” ibaresine,
2- 7. maddesine,
3- Geçici 1. maddesinin (3) numaralı fıkrasına,
yönelik iptal istemleri, 17.3.2011 günlü, E. 2010/6, K. 2011/54 sayılı kararla reddedildiğinden, bu madde, fıkra, cümle ve ibarelere ilişkin YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI İSTEMİNİN REDDİNE, 17.3.2011 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
VII- SONUÇ
A- 7.5.2010 günlü, 5982 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun uyarınca, 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun ile ilgili gerekli düzenlemeler yapılmadan, Mahkeme’nin çalışıp çalışamayacağına ilişkin ön meselenin incelenmesi sonucunda; Mahkeme’nin çalışmasına bir engel bulunmadığına, Fulya KANTARCIOĞLU, Mehmet ERTEN, Fettah OTO, Zehra Ayla PERKTAŞ ile Celal Mümtaz AKINCI’nın, gerekçesi 2010/68 esas sayılı dosyada belirtilen karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
B- 14.12.2009 günlü, 5941 sayılı Çek Kanunu’nun:
1- 5. maddesinin;
a- (1) numaralı fıkrasının birinci ve ikinci cümlelerinin,
b- (2) numaralı fıkrasının ikinci cümlesinin,
c- (3) numaralı fıkrasının ikinci cümlesinin,
d- (4) numaralı fıkrasında yer alan “… gerçek ve …” ibaresinin,
2- 7. maddesinin,
3- Geçici 1. maddesinin;
a- (3) numaralı fıkrasının,
b- (4) numaralı fıkrasında yer alan “Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar …” ibaresinin,
Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
17.3.2011 gününde karar verildi.
Kararın başlangıç Sayfası: Anayasa Mahkemesi 5941 Kararı (1)
BİRİ BİZE BUNU AÇIKLASIN NEKİ BU ŞİMDİ..
YanıtlaSilslm
YanıtlaSilslm arkadaslar,mahkemeleri iyi takip etmek lazım.bana dün bir davadan dolayı ınfaz kararı verdıler.infaz kararına sozlu olarak ıtıraz ettım.gerekcelerı yuzune okundu dıye.oysakı boyle bısey yok.ve sonra verdıklerı karardan donduler temyız ıcın teblıgat yapılacagını soyledıler.aramasam takıp etmesem hapı yutmustuk.
YanıtlaSilbu arada hakkımdakı ara karar ıle gerekcelı kararlar cok celısıyor.bir avukata danısmam lazım.sitemizin danısman hukucusu var mı acaba?
YanıtlaSil