Borçlanma krizinin yol açtığı intihar olayları artmaya devam ediyor. Gaziantep'te, Bankalara 400 bin lira kredi borcu olduğu için bunalıma giren 35 yaşındaki Makine Mühendisi Hakan Uzun, iş yerinde iple kendini tavana asarak yaşamına son verdi. Bolu'da ise Kredi kartı borç tuzağına takılan SGK Bölge Müdürünün Sekreteri Servet Güçlü evinde kendini asarak hayatına son verdi.
Gaziantep'te olay, Milli Egemenlik Bulvarı'nda meydana geldi. İddiaya göre, Bankalara 400 bin lira borcu olduğu için bunalıma giren ve çevresinde çok sevilen Makine Mühendisi Hakan Uzun, dün gece saatlerinde eşini eve bıraktıktan sonra iş yerine geldi. Hakan Uzun, iş yerinde iple kendini tavana asarak yaşamına son verdi.
Bolu Sosyal Güvenlik Kurumu İl Müdürü’nün sekreteri olarak çalışan 2 çocuk babası Servet Güçlü evinde iple kendini asarak intihar etti. Güçlü’nün çeşitli bankalara kredi kartı borcu olduğu ve bu nedenle bunalıma girdiği iddia edildi.
İntihar olayı önceki akşam Bahçelievler Mahallesinde meydana eldi. Bazı bankalara yüklü miktarda kredi kartı borcu olduğu ve borçlarını ödeyemediği gerekçesiyle bunalıma girdiği iddia edilen Bolu SGK’da İl Müdürü'nün sekreteri olarak çalışmakta olan Servet Güçlü, intihar etti.
Bankalar gün geçmiyor ki yeni bir soygun aracı icat etmesinler! Hukuksuz, mesnetsiz, yasalara aykırı Bankaların gasp olayının önüne bir türlü geçilemedi. İktidarı ellerinde tutanlar, Bankalara karşı tüketicileri koruyan tek bir yasa maddesi Meclis'den geçiremedi. Sonuç olarak, Banka, avukat, haciz baskısıyla bunalıma giren ve intihar edenler.
Neden, niçin soruları günler boyu yurttaşları meşgul edecek, geride kalan acılı aileler ömürlerinin bundan sonra kalan bölümlerinde bu acı ile hayata tutunmaya çalışacaklar. Yetimler, öksüzler, eşler her yıl bu günleri yaşlı gözlerle karşılayacaklar.
Evet ama neden, niçin?
İş ve aile bütçelerini dengeleyemeyen sürekli dış kaynaklarla bütçelerini beslemeye gayret etmenin sonucu mu olan bitenler? Suç, Küçük yatırımcıyı ilk etapta destekliyormuş gibi gösteren, kredi notu şu ya da bu sebepten düşünce vatandaşı faizle para satan kişilerin eline düşüren bankacıların mı?
Yoksa geniş halk kitlelerini tüketim çılgınlığına sokan, yatırıma zorlayan kapitalist dünyanın tuzakları mı? Yoksa, suç özellikle kamu kurumu çalışanlarına kredi kartı verirken adeta yalvaran sonra geri ödemeler teklemeye başlayınca muslukları aniden kapatan bankacılık politikalarının mı?
Aslında ne o, ne bu?
Burjuvazisi kendi iç dinamikleri ile gelişmemiş Türkiye'nin boyundan büyük işlere kalkışmasının Avrupa Birliği gibi sermaye birikimini toplumca kavramış olan ülkelere benzeme çabasından dolaylı mı bu yaşadıklarımız.
Bu yaşananlar, Türkiye'ye yabancı sermaye çekebilmek için Avrupa Birliğinin yaşam standartlarını, kanun ve yönetmeliklerini uyum yasaları adı altında halkımıza yukarıdan aşağıya dayatan siyasi iktidarların Avrupa rüyasından başka bir şey değil.
Tüm ülkede, 2004 yılından bu yana, Avrupa birliği uyum standartları adı altında kanun ve yönetmelikler çıkarılıyor. Bu yönetmenliklerle, Esnaf ve küçük girişimcinin kredi notları ile ticari istihbaratı yapılıyor, istihbaratı standartlara uymayan girişimcilere bankalardan su bile verilmiyor.
2013 yılında bütün standartlar yola girdi, Avrupa işlerinden sorumlu bakan Egemen Bağış’ın övündüğü kurum ve kurallar artık finans dünyasında işliyor. Artık devletin elinde hemen her vatandaşın bir siyasal istihbaratı olduğu gibi her vatandaşında ticari istihbaratı var, bu istihbarat bankaların ve Merkez Bankasının dolayısı ile devletin elinde.
Kurallara istemeden de olsa aykırı davranırsan, Hürriyetine tahdit koyarlar, ticari hayatında inanılmaz problemlerle karşı karşıya kalırsın. Adama su vermezler, iletişim özgürlüğü elinden alınır, ne oluyor demeye kalmadan elektriğini keserler, ticari mallarına icra işlemi uygularlar, tüketici kredilerinde iki taksit üst üste gelir ise akşamdan kalmış kocası ile kavga edip işe gelmiş olan kart bir bayan sesi banka çağrı merkezinden seninle tehdit eder gibi konuşur, eder gibisi fazla açıkça tehdit eder.
Başka bir bankadan açığını gidermek istediğinde alacağın cevap “Bankacılık politikalarımız gereği, kredi notunuz düşük olduğu için siziz talebinize olumlu yanıt veremiyoruz” şeklinde olur. Çünkü istihbarat ağı örümcek ağı gibi birbirine bağlıdır.
Devre faizini ödeyemediği için bütün kredisi kapatılanlar bir köşede para satan birine koşar. Bu ülkede trajediler genellikle böyle başlar, eş kavgaları, boşanmalar, işten atılmalar, borçlarını ödeyebilmek için gayri yasal yollara başvuranlar, ticari borçlarından kaçarak yaşamaya çalışanlar, temerrüte düşen borçlarını ödemenin imkansızlaştığını görünce psikolojik çöküntüye uğrayanlar, moda deyim ile tükenmişlik sendromuna girenler…
Dağılan aileler, yoksulluğun pençesine düşenler, sonuçları ölüm acı gözyaşı ile biten elim intihar olayları. Şu soru akla gelebilir aile ya da ticari bütçesini dengeleyemeyenler de hiç mi suç yok?
Elbette tüketim çılgınlığının girdabına kapılan, hesapsız harcamalara bulaşan, ticari riskleri göz ardı eden ve gördüğü her işe dalan, bütçe açık vermeye başlayınca da borçlanarak bütçe açıklarını kapatmaya çalışan, geride bırakacaklarını düşünmeden hareket edenler eleştirilmeli hatta suçlanmalıdır.
Ancak 'Kuş gördüğü yuvayı yapar' misali Türkiye bütçesi de öyle değil mi? Her yıl açık veren bütçe, sürdürülebilir borç ekonomisi diye adlandırılan ülke ekonomisi, konsolide edilen borçlar ekonomisinde her yıl katlanarak büyüyen özel sektör ve devlet borçları da öyle değil mi?
Kategori: Çek mağdurları, Taahhüdü ihlal, İcra Dosyaları, banka borcu, Kredi Kartı, Tüketici Kredisi,
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder