İnsan hayatında haklar ve borçlar vardır. Hukuki ilişkilerden kaynaklanan borçların ödenmesi gerekir. Hukuk düzeninde; hiç ödenmeyen veya eksik ödenen borçların takip ve tahsilini alacaklının kendisi yapamaz. Bizde hak sahibi tarafından alacağın tahsili kabul edilmemiş, hatta suç sayılmıştır. Alacaklıya tahsilat konusunda meşru olmayan zeminde yardım eden de “yağma” suçunu işlediği iddiası ile suçlanır.
Kısaca, bir senet veya hukuki ilişkiden kaynaklanan alacak varsa veya bir borcun sahibi olmamakla birlikte, kefil veya üçüncü kişi sıfatı ile yasal dayanakla sorumluluk gündeme gelmekte ise, alacağın borçlu ve sorumlu diğer kişilerden tahsili için icra müdürlüklerine ve mahkemelere başvurulması şarttır.
Elbette adaletin hızlı olanı makbuldür. Ancak bu sürat, borçlu veya borçtan sorumlu olduğu iddia edilmekle birlikte aslında borçlu veya borçtan sorumlu olmayan kişileri de mağdur etmemelidir. “Hukuk devleti” ilkesi, sadece alacaklı için değil, herkesin, bu kapsamda da “borçlu” veya “sorumlu” olduğu ileri sürülen kişilerin de haklarını gözetmelidir.
Bir alacak borçlusu tarafından rızası ile ödenmemişse, bu alacağın tahsilinde en çok kullanılan yol borçlu aleyhine icra takibi başlatmaktır. Alacaklı, esasında alacak iddiasında bulunmaktadır. Bu iddiaya karşı borçlunun da kendisini savunma hakkı vardır. Bu nedenle, ihtiyati haciz dahil tüm haciz ve muhafaza ile icra takibine ilişkin tebligatlarda yasal yükümlülüklere uygun davranmak, borçla ilgisi olmayan kişileri rahatsız etmemek, borçlu muamelesine tabi tutmamak ve hukuktan ayrılmamak gerekir.